Otobüs
Karlı bir Moskova sabahıydı. Aslında Moskova'da değildim,
Almanya'nın batısında, Fransa sınırına yakın bir şehir olan Karlsruhe'deydim.
Şubat ayıydı ama karlı da değildi aslında, hele sabah hiç değildi, dümdüz akşam
olmuştu. Liseden arkadaşlarım Murat, Kerim ve Serhat'la buluşmuştum o gün. Ayrı
evlerde kendi küçük hayatlarımızdan sıkılmış, bir iki birşey içmek istemiştik.
Gayet ortalama bir buluşma olmuştu, hiçbirimizin siyah beyaz hayatlarına renk
katmamıştı buluşma, hava almıştık ve para harcamıştık. Safi zarar olduğunu fark
ettiğimde “E hadi ben kaçtım.” deyip Murat'ın cümlesini bile bitirmesini
bekleyemeden ayrıldım yanlarından. Aslında ne muhabbetti canımı sıkan ne de
gereksiz harcanan para; Semih'ti Serhat'tı Osman'dı. Kuruyup kalmıştım bir sürü
adamın arasında yıllardır. Üstelik de Avrupa'ya gelmişiz hepimiz, hala dışarı
çıkarken Hasan, Rıfat, Orhan...
Biletimin olup olmadığını kontrol ettikten sonra bindim
otobüse, kalkış saatini beklemeye başladım. Kafamı yerden kaldırdığım sırada
gördüm onu, otobüste boş yer arıyordu. Otobüs kültürüm İstanbul'da oluştuğu
için kafamı kaldırmadan, ayaktaki yolcuların yaşlarından ve uğultudan otobüste
kaç tane boş koltuk olduğunu anlayabiliyordum. İki tane vardı ve biri benim
yanımdı, diğeri ise otobüsün en arkasındaydı.
Uzun zamandır gördüğüm en güzel kız değildi ama Rıfkı'lı,
Haydar'lı günlerimden ötürü çocuklarımın annesi olarak bakıyordum ona. Yavaşça,
boş olan koltuklara doğru ilerliyordu. Ben oturduğum yerde toparlandım, ona,
onu davet eden gözlerle süzdüm. Yüzüme bile bakmadığı gibi benim yanımı es
geçerek arka taraflara doğru ilerledi. Çok içerlemiştim ama hemen kişisel
algılamamıştım, belki arka tarafta arkadaşı vardı ve onun yanına oturmayı
tercih etmişti. Hemen dönüp bakamadım ama içim kıpır kıpırdı, arkaya bakmam
lazımdı. Kollarımı yukarı kaldırıp geriye doğru esneme hareketi yapayım derken
otobüs hareket etti ve benim yumruk şeklindeki sol elim arkamdaki amcanın
suratına gelmişti. Adam “Ahhh!” diye inledi oturduğu yerden. Özür dilemek için
döndüğümde gözlerim onu aradı. O da bana bakıyordu, dehşete düşmüştü. Yanındaki
adam da baya yeşil eşofmanlarıyla çekirdek çitleyen bir çocuktu. Mesafeli
duruyorlardı, yani tanışmıyorlardı. Yeşil eşofmanlı çocuğu baya bana tercih
etmişti. İşte o anda kişisel algılamıştım durumu.
Herkes hala bana bakıyordu, amcadan bir kez daha özür
dileyip önüme döndüm. Canım bu duruma çok sıkılmıştı. Bir süre arkama dönüp
bakmadım ama hala inmemişti otobüsten. Benim durağımı geçmiştik ve eve
yürüyerek dönebileceğim bir mesafede değildim. Hırs yapmıştım, kalktım yerimden
ve yanına gittim. “Benim de yanım boştu, bunun yanını mı tercih ettin? İnsanda
biraz göz olur nizam olur!” diye çıkıştım. Şaşırmıştı, ama ondan önce yanındaki
yeşil eşofmanlı çocuk lafa girdi “Birader ayıp oluyo ama” sitemkârca. Kız da
sonra “Ona izan denir, ayrıca ne fark eder ki nereye oturduğum, hem sana ne
ki!” dedi. “Ayıptır senin bu yaptığın, insanları boş umutlara kaptırıyorsun.”
dedim, anlamadı.
Artık saçma sapan bir yere gelmiştik, çevreyi
tanımıyordum, otobüs durakta durdu bu sırada. İndim hemen, inerken de küfrettim
ona. Yürümeye başladım, arkama baktığımda ordaydı, o da inmişti otobüsten.
Hemen yanına vardım “O son söylediğimi sana söylememiştim ben, arkada biri
vardı ona söyledim. Sen de benden etkilendin işte kabul et, inmişsin
otobüsten.” dedim ağlayarak. “Benim evim burda, onun için indim ben, yürü git
rahat bırak beni!” dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. “Yalan söylüyorsun,
benim için indin, hadi gel sarıl bana!” diye bağırdım. Kulaklık takmıştı,
duymadı beni, gecenin karanlığında kayboluyordu. Sinirlenmiştim, duymuyor nasıl
olsa diye bastım küfürü bir kez daha. Döndü arkasını, “Ne var?” diye sordu sağ
kulaklığını çıkararak. “Burdan Vogelhardt sokağına nasıl çıkarım?” diye sordum,
“Dümdüz yürü 4. sokaktan sola dön, kime sorsan gösterir.” dedi. O son
cümlesiyle büsbütün soğudum ondan. Geceye doğru yürümeye başladım. Aslında o
kadar da güzel değildi...
05.08.12 Bodrum,
Gümüşlük
B. Başman
B. Başman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder