Hayallerim, Delorean ve Sen: Kasım 2012

27 Kasım 2012

Damien Hirst'ten Verity

İngiltere, Ilfracombe'de geçtiğimiz ayda ilgi çekici bir heykel dikildi. 1990'lı yıllarda en ünlü genç İngiliz sanatçılardan biri olan ve günümüzde de en zengin İngiliz sanatçı ünvanına sahip Damien Hirst'e ait 20 metrelik Verity (Gerçeklik) adlı heykel hamile bir kadını tasvir ediyor.

26 Kasım 2012

Firefly


Fantezi severlerin görmezlikten gelemeyeceği bir adam Joss Whedon. Parıldayan vampirler çıkmadan önce bize Buffy'i veren adam o. Ardından gelen Angel ise Buffy ile yaratılan o muhteşem çikolatalı dondurmanın üstüne akıtılan daha da leziz çikolata sosu gibi. Buffy ve Angel'i izlemediyseniz son dönemin en  büyük gişe canavarı The Avengers'ı izlemiş olmalısınız. Filmin yönetmeni: Joss Whedon. Ya da gene son dönemde korku türünde en yenilikçi işlerden biri olan The Cabin In The Woods'dan söz edelim. Yaratıcılardan biri gene Whedon (Filmle ilgili yazmıştım. Okumak için buraya tıklayın.). Kısacası burada fantastik türün ustası bir adamdan söz ediyoruz.

Sayın Whedon'ın en özel projelerinden birinden bahsedeceğim bu yazıda: Firefly'dan.

24 Kasım 2012

Fullmetal Alchemist:Brotherhood


Fullmetal Alchemist (Hagane no Renkinjutsuşi) Hiromu Arakawa’nın yarattığı manga serisi.  Mangadan uyarlanan iki anime serisi mevcut. Biri Fullmetal Alchemist adıyla 2003-2004’te yayınlandı, diğeri ise Fullmetal Alchemist: Brotherhood. O da 2009-2010’da seyirciyle buluştu. Bir takım hatalar sonucu orijinali yerine ilk olarak FMA:Brotherhood’u izledim. Sanırım evren bu seferlik bana kıyak geçti; çünkü hatamı anladıktan sonra yaptığım ufak çaplı araştırmada ilk serinin yarısından itibaren orijinal manganın konusundan saptığını ve FMA severlerin –birinci animeye gönülden bağlı  ve ondan aşk ile bahsediyor olsalar da- ikinci anime serisinin, hem manganın yolundan gitmesinden ötürü, hem de hikayenin işleniş biçiminden dolayı daha iyi olduğunu söyleyen yazılar okudum. İlk animeyi gelecekte izler miyim bilmiyorum. Şimdilik Fullmetal Alchemist: Brotherhood’dan konuşayım ben.

19 Kasım 2012

Tokyo Sene Sıfır

David Peace edebiyat dünyasında adı Murakami ile beraber anılan 1967 doğumlu İngiliz yazar. Onu diğer İngiliz yazarlardan farklı bir yerde tutan özelliklerinden biri Tokyo'da geçirdiği ve Japonya ve Japonları yakından gözlemleme fırsatı bulduğu uzun yıllar. Bu izlenimleri ve deneyimleri 2007'de yayımlanmış romanı Tokyo Sene Sıfır'da (Tokyo Year Zero) hayat buluyor.

16 Kasım 2012

Moleskine & Roger Wieland

İlham veren güzelliklerinin yanında aynı zamanda hayal gücünüzün sizi olabildiğince yönlendirmesi için basit ve şık defterler (aynı zamanda ajandalar, hobi günlükleri vb.) Moleskine'ler. Beklenmedik anda kafaya üşüşen fikirlerin ayaküstü not edilmeleri ile beslenen ve dolan defterlerin uzun tarihi -yaklaşık 200 yıllık- dikkat çekici. Varlığı süresince hizmet ettiği birçok ünlü isim ile -Picasso,Hemingway,Van Gogh- de konuşulmayı hak ediyor. Aşağıda sadece Moleskine ajandaları kullanılarak yapılmış, stop-motion bir reklam filmi bulacaksınız. Grafik tasarımcısı Rogier Wieland'ın eseri olan video harikulade.


Roger Wieland'ın eserleri hakkında daha fazla öğrenmek için buraya tıklayın.

12 Kasım 2012

İzlenim: Pleksus

Henry Miller
Kendi hayatımı Miller’ın becerdiği ustalıkla dökebilecek miyim kağıda hiç? Yakalayabilecek miyim akıp giden düşünceleri? Kitaplarında sık sık hafızasının ne kadar da kuvvetli olduğundan bahsediyor Henry Miller. Öyle kuvvetli bir hafızam olduğunu ileri sürecek olursam tanıdık çevremden çok fazla karşı ses çıkacaktır. Miller’ın edebi zekasına ulaşabilmemin herhangi bir yolu olduğuna da inanmıyorum zaten. Tabii ki insan kendi kendini gerçekleştirebilir; fakat doğuştan gelen deha ve çocukluk kesinlikle küçümsenemeyecek kadar kuvvetli faktörler. Bu bağlamda ben Miller’ı okuyabilirim; fakat Millerlık taslayamam. Okuduğumu kendimce anlarım; ama Miller'ı tamamen anlayamam. İşte bu hüzünlü kavrayış benim içimi yakıp kavuran.
Pleksus’un sonunda Miller bu üçlemeyi yazarken nasıl da eski bir yarayı deştiğini söylüyor. Hayatının, hakkında yazdığı kısımlarını hatırlamanın –kendi yarasını açarken- başkalarının yaralarını iyileştirebileceğinden bahsediyor.
Daha Neksus’la kesişmese de yolum, Seksus ve Pleksus’la güzel bir dostluk kurdum sanırım. Seksus’un erotik havası ile Miller’ın çarpık dünyasının yarattığı tekinsizlik hissi, Pleksus’da yazarın kendini yazar kimliği içindeki arayışını anlatışındaki dürüstlük ile buhar oluyor. Bu sefer Miller’ın yazar olmaya çalışırken geçtiği çemberlere kendini oturtmaya çalışan zavallı okuyucu, kendini her şeyi sorgularken buluyor.  Her demden vuruyor Miller; ama en çok varoluşundan ve dünyadan laflıyor. Dünyanın güzelliklerinden. Mistik düşüncelerle de besliyor onları. Çocukluk tekrar tekrar dolduruyor satırları. İnsanı insan yapan ilk adımların atıldığı neşeli çocuklukların izini sürüyor. Cesaretin var mı çocuk olmaya yeniden? Pleksus beni melankoliye sürüklüyor.

11 Kasım 2012

Uçuç Böceği: Alphonse Mucha

Alphonse Mucha 1880 doğumlu Çekoslovak ressam ve grafik sanatçısı. Mucha geniş yelpazede eserler verdi: resimler,posterler,reklam afişleri,kitap çizimleri... Eserleri Art Nouveau stilindedir. Eserlerinin çoğunda kadınları kullanır; sağlıklı, güzel ve çekici kadınlar. Bu Uçuç Böceği'ni tamamen Mucha'ya adıyorum. Resim ve illüstrasyonları ile dünyaya verdiği güzellikler için...
Autumn, 1896

9 Kasım 2012

Girls

2012 Primetime Emmy Ödülleri'ndeki giriş parodisi aklınızda kalmış olabilir. Şovun sunucusu Jimmy Kimmel'ın tuvalette ağladığı skeçten bahsediyorum. Skeçte tuvaletteki kabinlerden birinde çırılçıplak yerde oturan, pasta yiyen, hafif kilolu ve kısa saçlı genç bir kadın vardı. (Skeç için buraya tıklayın.) İşte o kadın Lena Dunham. Dunham 2012'de televizyon camiasında çok konuşulan isimlerdendi.

6 Kasım 2012

Prag

Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? Lisedeki coğrafya öğretmenimizin en sevdiği sorulardandı. Ne okuyan, ne de gezen birbirlerinden daha fazla şey bilmek zorunda değiller. Her ikisinin de bir yolu yordamı var sanırım. Ne okuduğun ve nasıl okuduğun, nasıl ve nereleri gezdiğin kadar önemli.
Daha önce hiç gezi yazısı kaleme almadım. Nereden başlayacağımı da tam bilemediğimden görsel destekli ufak bir giriş yazısında karar kıldım. Odak noktası Prag. Prag'da görülebilecekler başlığı altında toparlayabiliriz sanırım okuyacaklarınızı. Aşağıda şehrin ruhunu ve bütününü yansıtmaktan uzak, bir hayli ufak kalan seçki kendi deneyimlerimle şekillendi.