Hayallerim, Delorean ve Sen: 2017

27 Mayıs 2017

Salda


Hiç beklemediğiniz bir yerde hiç beklemediğiniz güzellikte bir göl. Abartılı bir güzellik. Denizleri kıskandıracak turkuaz rengi, güneşin altında pırıl pırıl parlayan bembeyaz bir de sahili var. Kalabalıklardan uzakta; umulmadık bir köşede.

Salda Gölü'ndeyiz. Geçen yaz. Kırmızı kiralık arabamız, Özge ve ben. Burdur sınırları içinde Burdur'dan ayrık bir güzellik burası. Bir krater gölü; Türkiye'nin en derin göllerinden. Baktıkça büyüsüne kapılıyoruz. Tüm sahil bize ait. Sahil şeridini saran beyaz kili vücutlara sürüyoruz; cilde iyi gelirmiş. Güneş yakıyor. Salda'nın suları serinletiyor. Salda'da insan mutlu oluyor.


20 Mayıs 2017

Yüzü Denize Dönük Bir Sergi | Liman

İstanbul Modern 4 Haziran'a kadar 14 senedir barındığı binadan taşınmadan evvelki son sergisini, "Liman"ı ağırlıyor. Farklı dönem ve disiplinlerden 34 sanatçı ve kolektifin resim, heykel, model, gravür, çizim, fotoğraf, video ve yerleştirmelerinden bir seçki sunan serginin küratörlüğünü Çelenk Bafra ve Levent Çalıkoğlu üstleniyor.

9 Nisan 2017

Kağıt İnsanlar

Meksika doğumlu Amerikalı yazar Salvador Plascencia'nın Kağıt İnsanlar'ı, basılı olduğu kağıt üzerinde daha önce hiçbir kitapta görmediğim oyunlar yapan, deneysel, Latin Amerika'nın büyülü gerçekçiliğiyle dans eden postmodernist bir roman. Yazar, okuyucuya sadece harfleri, kelimeleri, süslü cümleleriyle değil, kağıdı kullanarak; baskılı sayfaların sunabileceği imkanları da kullanarak ulaşıyor. Sayfaları bilindik şekilde kullanmak yerine sütunlara bölüyor; metinleri aynı sayfa içerisinde farklı farklı yönlere doğru yerleştiriyor. Bazen bir bölümü tamamen karalıyor/sansürlüyor.

28 Ocak 2017

10½ Bölümde Dünya Tarihi

Julian Barnes'la yeni tanıştık. Kendisi bir İngiliz roman yazarı. Çağdaşımız. Adı sık sık kitap raflarından gözüme çalınsa dahi yazdığı sayfalarla buluşmamız yakın geçmişte benim ani bir kararla kitabı elime almamla başladı. Neydi beni çeken? Kuşkusuz eserin adının yadsınamayacak bir etkisi var: 10½ Bölümde Dünya Tarihi. On buçuk. Neden on değil? Ya da on bir? İster istemez merak ediyorum. Kitaba roman demek fazla keyfi oluyor; elimizdeki bütün, aslen birbiriyle alakasız (görünen) öykülerden oluşuyor. Elbette hepsini birbirine bağlayan bir üst kurgu mevcut; fakat bölümler birbirlerini mantıksal anlamda takip etmiyorlar. Uzun lafın kısası elimizdeki eser birbirinden bağımsız 10,5 bölümden oluşuyor ve geçmişe bir başka bakarak hiç sormadığımız soruları sormamıza ön ayak oluyor.