Duygusal fırtınama yakalanmadan önce Doctor Who’dan
bahsetmeli. Dünyanın en uzun soluklu bilim kurgu dizisi olan Doctor Who 1963’te
televizyona doğuyor. Gallifrey gezegeninden gelme gizemli uzaylı Doktor’un
zaman ve uzayda maceralarını konu alan dizi, 1989’da iptal ediliyor. 1996’da
bir televizyon filmi ile kısa bir dönüş yapan Doktor, televizyona uzun soluklu
olarak 2005’te geri getiriliyor. Russell T. Davies’in ekranlara döndürdüğü
Doctor Who, 2005’te yayınlanan ilk bölümü Rose’dan itibaren bağımlılık yaratan
muhteşem bir diziye dönüşüyor. Yeni Doctor Who’nun ilk serisinde Doktor’u
Christopher Eccleston, devamında ise David Tennant canlandırdı. Doktor’dan
bahsederken kendisinin yenilenme geçirerek farklı bir vücutta hayatına devam
edebildiğini de belirtmek gerek. An itibariyle ekranda on bir farklı doktor
izlemiş bulunuyoruz. Dizinin güncel sezonunda Doktor’u Matt Smith
canlandırıyor.
Bu kadar teknik bilginin şimdilik yeterli olacağı
inancındayım. Yazının asıl amacına, benim Doktor macerama gelmeli. Öyle geç kalmışım
ki aslında Doktor’a, canımı yakmıyor değil arada kaybedilen zaman. Bu sene
izlemeye başladım Doctor Who’yu ve kısa sürede kalbimin büyük bir bölümünü
işgal etti dizi. Zaman ve zaman etrafında dönen fantezilerin tadına doyum olmaz.
Zaman yolculuğu gün içindeki hayallerimin olmazsa olmazlarından. Peki zaman
yolculuğunun üzerine eklenen uzay ve mekan? Tüm evren. Gezegenleri, ayları,
güneşleri, kara delikleri, uzaylılarıyla sonsuz olasılıklara açılabilen bir
zaman makinesi. TARDIS –Doktor’un uzay ve zamanda herhangi bir yere seyahat
edebilmesini sağlayan makinesi- nihai bir düş.
Doktor’u izlerken vücudumdaki her bir hücrenin kaynadığını
hisseder gibi oluyorum. Doktor, yolculuk ettiği bütün zaman ve mekânlarda
kalbimi daha hızlı attıran maceralara koşarken ekranın öbür tarafından onu
izleyen ben, evrenimin derinliklerinde yatan sırları merak etmekten alamıyorum
kendimi. Diziyi yaratan hayal gücü büyük ihtimalle –her zaman bir kuşku payı
bırakmalı- dünya kökenli. Bunu bilmek hem üzücü hem mutluluk verici. Doktor’un
hayran olduğu insan ırkı gerçekten de hayret edilesi. Tarihte geldiğimiz
noktaya kadar geçen zamanın içinde,dışında,etrafında yapılanların hepsini sindirmek,
keşfedilenleri öğrenmek ve gelişimin her anını sindirebilmek imkânsız. Bu
imkânsızlığı kavramaya çalışmak: işte bu beni umutlandıran. Doktor’dan
konuşurken sadece uzaklarda bir yerde bizi izleyen dost veya düşman uzaylıların
varlığının umutsuzca kanıtlanmasını istediğim düşünülmesin –elbette ki bu da
isteklerim arasında-. Benim istediğim Zaman Lordu’nun evrenini yaratan
zihinlerin, insan zihninin kabiliyetlerinin kendi dünyamızı ileriye götürecek
bütün donanıma sahip olduğunu görmemiz. Çok naif bir cümle bu. Sadece kelimeler
salatası. Fakat insan kalbinde hissettiğinde hayallerin önemini? İşte o zaman
Doktor’u da hissediyorum ve bunun sevinci paha biçilemez. Kısır fakat ferah bir
döngüdeymişim gibi hissediyorum. Evrenin sonsuzluğundan insanın zihnine ve yeniden
sonsuzluğa. Tetiği çeken ise Doktor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder