Hayallerim, Delorean ve Sen: Bir Kitap/Bir Film: Noruwei no mori (Norwegian Wood)

26 Haziran 2012

Bir Kitap/Bir Film: Noruwei no mori (Norwegian Wood)

Haruki Murakami
Noruwei no mori -bundan sonra Norwegian Wood diyeceğim daha rahatından- Haruki Murakami'nin 1987'de yayımlanan romanı. (Türkçe adından nefret ediyorum bu romanın: İmkânsızın Şarkısı. Romanda söylenenleri eksilttiğine inandığım bir basitlikte çevrilmiş, "Haydi romana Türkçe ad koyalım da baskıya yetiştirelim!" denmişcesine.)

Tokyo'da okuyan üniversite öğrencisi Vatanabe'nin hayatının özlem, hüzün, trajedi ve ölüm dolu bir kısmına yolculuğa çıkıyoruz. Kaybedilen ve kazanılan sevgi ve sevgililerin hikayeleri ön planda, 1968'in devrimci ruhundan payını almış Tokyo ise arka planda. 60'ların Japon gençlerinin kulaklarında dönüp duruyor Beatles şarkıları. Norwegian Wood ise Vatanabe için özel bir yeri olan şarkı. Romanın konusu hakkında sadece böylesi sınırlı bir bilgi ile okumaya başladım ben de kitabı. Fazla bilmemenin okuduklarıma verdiğim tepkileri samimileştirdiğini ve olay örgüsü çözülmeye başlarken; özellikle sona doğru ilerlerken Vatanabe ile yan yana yürüdüğümü hissettim.

Kitabın yarattığı atmosfer tedirgin ve rahatsız edici. Cinselliği, ölümü ve deliliği cesurca yazmış Murakami. Bu cesur metnin karşısında tedirginlik hissetmemek elden gelmiyor önce. Ön yargılar öylesine kök salmış ki zihinde. Oysa Vatanabe bunları birinci elden, gencecik ruhu ile deneyimlerken alabildiğine dürüst. Gizli kapaklı, düzenli ve sıradan yaşayan ruhlar için kesinlikle çarpıcı bir okumalık Norwegian Wood.

Kitabımızın bir de 2010 yapımı bir filmi var. Aynı adla çekilen filmin yönetmeni Tran Anh Hung. Film için söyleyebileceklerim arasında maalesef iyi bir uyarlama olduğu yok. Bir uyarlama olarak değerlendirmediğimizde bile çok zayıf kalan ve karakterlerini tanıtamayan, olay örgüsünün zayıf kaldığı bir film var elimizde. Filmin en özen gösterilen yönü biçimi. Roman, okuyucu da hüzünlü bir şiiri okuduktan sonra yürekteki kırılmışlığı hissettiriyor. Filmde de sanırım bu hissin yaratılması, izleyiciye aktarılması amaçlı, sahnelerin "şiir gibi" yaratılmasına öncelik verilmiş. Bu biçimi ön plana çıkartan yaklaşım sahnelerin kendi kendini anlatacağı inancıyla beslediyse de, maalesef boş bir inanç bu. Daha konuşkan, daha rahat ve -belki de- özensiz çekilebilecek sahnelerle elimizde çok daha iyi bir uyarlama film olabilirdi. Filmin beni kıran en büyük kusuru ise o güzelim karakterlerin güzelim diyaloglarını acımasızca kesmesi. Kitabı okumak yetecektir. Okurken -Vatanabe'ye eşlik etme amaçlı- viski içilmesini önerebilirim.
Film Posteri

2 yorum:

  1. Blogspotun sayfasında yazının başlığını görünce bile heyecanlandım. Film festivali kitapçığında filmi tesadüfen gördüğümde de çok heyecanlanmıştım, hemen koşup bilet almıştım. Hatta sadece ön sırada bilet kalmıştı ! Film beni senin kadar hayal kırıklığına uğratmamıştı. Belki kitaba olan sevgim eleştirmeme engel oldu. Zor bi' zamanımda okumuştum, kitabın hüznü bana iyi gelmişti.
    Kitabı düşündüğümde şunları söylemek geliyor içimden: Sevgi sonsuz olmalı, bir insan aynı anda birden fazla kişiye güzel hisler besleyebilmeli, bu asla diğer kişiye duyulan sevgiyi küçültmez.Uygun koşullar ve özel anlık hisler birine kendini yakın hissetmek için yeterlidir. Sevelim, sevilelim bence. Esen kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seni heyecanlandırabilmek pek hoş! Filmi beğenmeni anlayabiliyorum; benim için Harry Potter'lar öyledir. Kitapları öyle severim ki, filmleri o kocaman sevgiyle alıp basıyorum bağrıma.
      İçinden gelenlere ise ağzına sağlıktan başka ne diyebilirim bilmiyorum.

      Peace.

      Sil