
19. yüzyılda Britanya'da basılan, hedef kitlesi işçi sınıfı ve bir peniye mal olan ucuz kurgu romanlara penny dreadful adı verilirmiş. Dizi adını bu kitapçıklardan alıyor.
Dizi 1891 yılında geçiyor. Bir grup insanın Viktoria Londra'sında doğaüstü güçlerle savaşını konu alacak olan dizi aynı zamanda bir tür canavar salatası. Daha önce yapılan açıklamalarda dizideki karakterler arasında Frankenstein, Dorian Gray ve Dracula'nın yer alacağı söylenmişti. Tüm bu klasik hikayeler insanın kusurlarını, erdemlerini ve daha büyük ölçekli bir şekilde insanlığın çıkmazlarını fantastik bir şekilde anlatıyorlar. Fantastik türü çekici kılan en büyük özelliklerden biri bu: Hayal gücünün kullanımı vasıtasıyla var olmayan ile varlığı mutlak olan insan arasında kurulan benzerliklerin, insanı çırılçıplak edişi.
Dizinin yapımcısı John Logan, canavarlara düşkünlüğü sorulduğunda bu düşkünlüğün, onların kabul edilemeyişlerini kendi zorlu büyüme hikayesi -gay bir erkek olarak toplumda hoş karşılanmayacağı korkusu ile baş ettiği zamanlar- ile ilişkilendirmesinde yattığını vurguluyor. Dizinin neden 1891'de geçtiği sorusuna ise günümüzle bağlantı kurarak cevap veriyor. Viktoryen çağın sonlarına denk gelen bu tarihin modern çağın eşiğinde oluşunun günümüz dünyasının büyük değişimlere gebe halini bağdaştırdığını düşündüğünü söylüyor.
İlk bölümden edindiğim izlenimlere gelecek olursak. Evet, dizi çok iştah açıcı duruyor. Dönemi gerçekçi bir şekilde yansıtan, -ilk bölümde tanıdığımız kadarıyla- ilginç karakterleri olan, diyalogların yer yer şiir gibi olduğu, gerçek figürlere ve geçmiş zamana güzelce saygı duruşu yapacak gibi görünen kaliteli bir yapım olmuş. Son zamanlarda televizyonda görmeye alıştığımız çok katmanlı ve derin hikayeli diğer dizilere oranla ilk bölümde hikayesi biraz sığ kalıyor olsa da, sezon ilerledikçe bu açığını da kapatıp çok sevilen diziler arasına gireceğine inancım tam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder