Hayallerim, Delorean ve Sen: İlerlemenin Kısa Tarihi | A Short History of Progress

14 Ağustos 2015

İlerlemenin Kısa Tarihi | A Short History of Progress

Ronald Wright, Kanadalı tarihçi ve yazar, çok satan kitabı A Short History of Progress’te (İlerlemenin Kısa Tarihi) geçmişimize bakarak geleceğimizle ilgili çıkarımlarda bulunuyor ve tüm insanlığı artık yaşamayan medeniyetlerin geçmişini doğru okumaya ve çok geç olmadan gerekli önlemleri almaya davet ediyor.

Wright’ın verdiği bir konuşma serisinden geliştirilen eser bilgilendirici ve keyifli olduğu kadar korkutan bir okumalık. Korku öğesini öngördüğü yıkımdan alan kitap, gelecekte olabilecekler hakkında konuşurken savlarını, yok olmuş dört medeniyete - Mayalar, Sümerler, Paskalya Adası ve Roma İmparatorluğu- ve onların doğuş, gelişme ve yok oluş süreçlerine dayatıyor. Mısır ve Çin’i ise kendi felaketlerinden kaçabilip günümüze kadar uzanmış medeniyetler olarak mercek altına alıyor ve nedenlerini tartışıyor. Bu geniş incelemelerin giriş kısmında ise ilgimizi günümüz insanının evrildiği erken çağlara çevirerek, Neandertaller'in evrim basamaklarındaki zaferine ve şimdiye varan yolda geçirilen toplumsal ve evrimsel değişikliklere, değişkenlere değiniyor. Yazar incelemenin göbeğine ise ilerleme kavramını koyuyor; sürekli büyüme, gelişme ve hacimleşme yolundaki insanlığın düştüğü –kendi deyimiyle- ilerleme tuzağına dikkat çekiyor. Bu geniş özetten de anlaşılabileceği gibi Sayın Wright –sadece iki yüz küsur sayfada- dünyada insan ırkının var olduğu ufacık zaman diliminde olanlara belli bir amaç doğrultusunda eğlenceli yan bilgi ve ürkütücü istatistikler vererek bakıyor.

Gelişimin çağlar boyunca aldığı şekiller değişse de –günümüzdeki teknoloji odaklı gelişim binlerce yıl önce toprak odaklı idi- insanlığın bazen bin yıllar süren bazen de bir anda attığı adımların yarattığı paha biçilmez bir bilgi bankasına sahibiz. 17. yüzyılda insanın yaratılışını dini öğretiye uygun bilimsel yöntemlerle (!) –anlayamadığım absürd bir kesinlikle- MÖ 4004 senesinin 23 Ekim gününde, saat sabah dokuza tarihleyen bilim adamları ve düşünürlerden evrimi tanıyan, inceleyen, atomu parçalayan bilim insanlarına geldik. Dünyayı, evreni ve onu çalıştıran şeyleri daha iyi anladığımız zamanlar olmamıştı; ama gezegenin dengesini daha fazla bozduğumuz bir dönemden de geçmemiştik. Bilginin ulaştığı bu zirve noktada gösterdiğimiz cehalete hayran kalmamak güç. Mayaların etraflarını saran doğal sermayeleri aşırı tüketerek kendilerini sürükledikleri “yerel” felaketler, günümüzde ivmelenerek ilerlediğimiz küresel felaketin öncülerindendi. Güneşin her sabah ufukta yükselişinin beslediği umut bizi ancak birkaç nesil idare edecek gibi duruyor. Önlem almamız şart.

Son olarak kitabın 2004’te yayımlandığını belirtelim. Kitabın yayın tarihinin üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen tüyleri diken diken edecek derecede geçerliliğini koruması akıllara kaçınmak istediğimiz o soruyu getiriyor: Çok geç kalmış olabilir miyiz?


Dipnot: Kitabı okurken beni gülümseten –ve bu ana kadar bilmediğim için azıcık kızarmama yol açan- bilgilerden biri Temmuz ayının İngilizce’deki adını Julius Ceasar’dan alışını öğrenmek oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder