Amenàbar'ın 2009 yapımı filmi Agora'yı yeni izlemiş olmanın haklı bir burukluğu var üzerimde. Filmin odak figürü Hypatia adlı Yunan kadın filozof ve gökbilimciyi çok daha önceden tanımak isterdim. Hypatia ayrıca bilinen ilk kadın filozoflardan ve matematiğin annelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Agora, 4. yüzyılın İskenderiye'sinde Hıristiyanlığın yükseldiği zamanlara götürüyor izleyiciyi. Önce Çoktanrıcılara, sonra ise Yahudilere karşı açılan üstünlük savaşının arka planında güç savaşları ve politik oyunlar dönüyor. Bu oyunların ortasında kalan, çok özel bir kadın var: Hypatia. Zamanının önde gelen ve saygı duyulan gökbilimcilerinden Hypatia, insanlığın bu dönüm noktasında mantığın sesi olmaya çalışıyor. Yeni bir din gelip eskisinin yarattıklarını lanetlerken Hypatia kendi bilimi üzerinde çalışmaya tutkuyla devam ediyor.
Amenàbar filmin senaryosuna da imza atmış. Filmi izledikten sonra tarihi gerçeklerle ilgili yapılan kısa bir araştırma, yönetmenin ana hatlarıyla olay örgüsünü senaryosuna aldığını gösteriyor. Gene de filmin tarihi tutarlılığı olmasına rağmen bir tarihi uyarlama olduğu unutulmamalı. Filmden detaylar vermemek adına hangi noktaların tarihi açıdan doğru olmadığını (ya da olmayabileceğini -kanıt azlığından ne yalanlanabilen ne de doğrulanabilen teorilerin varlığından ötürü-) burada listelemeyeceğim.
Amenàbar'ın kafasında filmi yazarken Hypatia rolü için Rachel Weisz varmış. Aktrisin oyunculuğu duru ve etkileyici. Bu duruluk filmin her tarafına yayılmış gibi. Agora, gevezelik yapmadan ustaca anlatıyor anlatmak istediğini. Yüzyıllar önce yaşanan insan trajedilerini, din sömürüsünü, yozlaşmayı ve insanlığın bir ileri iki geri gidişatını oldukça etkileyici, sinemanın sunduğu güzelliklerle harmanlayarak veriyor bizlere. Filme keyif katan en büyük unsurlardan bir diğeri ise oldukça yakından izlediğimiz İskenderiye tarihinden yapılan anlık kopmalarla Amenàbar'ın bizi şehirden uzaklara, uzaya götürüşü. O anlarda insanlığın ne kadar ufak ve kavgalarımızın bu kadar uzaktan ne kadar gereksiz göründüğünü hissediyoruz. Dinin insanlığı soktuğu kısır döngünün kırılması mümkün olacak mı dersiniz?
Agora'nın sanat ve set tasarımı dillere destan. Oldukça estetik bir şekilde tarihi bir yolculuk vaat ediyor Agora. Tarihe gömülü dünya harikalarından İskenderiye Feneri'nin tasarımı etkileyici. Fener çoktan yok olmuş diğer harikaları anımsatıyor, insanın kalbini kırıyor. Kayıp dünya harikalarının şimdiki zamanlarına bir bakış atan fotoğraf projesi The Seven Wonders'ı şurada yazmış ve fotoğrafları paylaşmıştım. Film için yeniden yaratılan İskenderiye, ekranda gördüğüm en görkemli antik şehirlerden biri. Zaten şehrin kendisi de dünya tarihindeki en büyük sahnelerden.
Amenàbar'ın filmografisi oldukça kısa; ama içerisinde izleyeni etkileyen, güçlü yapımlar barındırıyor. 2001 yapımı korku filmi The Others'ı sinemada izlemiştim ve Nicole Kidman'ın başrolde oynadığı film türe hayranlığımı körükleyen filmlerden oluvermişti. Yönetmenin bir diğer filmi Open Your Eyes ise daha sonra Vanilla Sky adıyla yeniden çekilen, Hollywoodlaştırılan yapımlardan. The Sea Inside ise çıktığı dönemde herkesin birbirine izlemesini tembih ettiği, kısa sürede çok sevilen başarılı bir film. Aynı zamanda Javier Bardem'in şöhret basamaklarında attığı en büyük adımlardan biri. The Sea Inside'dan sonra gelen Agora ise gene ayrı bir güzelim hikaye.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum: