Le Guin’in 20. yüzyıl
klasikleri arasına giren bilim kurgu romanı Mülksüzler (The Dispossessed)
muhteşem bir roman. 1974’te yayımlanan romanı ütopya-distopya edebiyatına
iliştirmek kolay. Asıl zor olan bu iki tür arasındaki yerini belirleyerek,
romandaki dünyaların omurgalarını kurcalamakta.
Bilim kurgu ve fantezi
türlerinin çekiciliği çok uzak, hayali ve büyülü diyarları anlatışlarında
değil, dünyamızın bu türlere ait eserlerdeki yansımalarında. Bazı eserlerin
açık açık, diğerlerinin daha üstü kapalı yaptığı bu yansıma, romanların arka kapağını
kapayıp sırtımıza yaslandığımız anda zihnimizi alı koyuyor. Mülksüzler gibi
ustaca yazılmış olanları senelerce aklında yer ediyor insanın. Gazetede
tedirgin eden her haberde, sokaktaki her evsizin silüetinde, köşe başlarını
nöbet tutan her polisin görüntüsünde bu kitapları anımsıyor insan.
Mülksüzler’in
protagonisti fizikçi/devrimci Shevek, Anarres adlı toplumsal organizmanın
hayatta kalmasını en öne koyan anarşik bir gezegende doğar. Bu gezegen Urras
adlı başka bir gezegen ile ikili bir sistemin parçasıdır. Hangi gezegenden
bakıldığına bağlı olarak bir gezegenin diğerinin ayı olduğu bu sistemde iki
gezegen de diğerini dışlar. Urras günümüz dünyasını andıran, içinde birçok ülke
barındıran ve güçlünün zayıfı egemenliği altına aldığı bir gezegen. İlk bakışta
birbirinden soyutlanmış bu iki gezegen arasında köprü olmaya çalışan Shevek’in
hikâyesini okuyoruz; fakat Mülksüzler, üç yüz küsur sayfasında insan doğası,
geçmiş, gelecek, devrim, devlet yapısı, ideoloji, sevgi, mülk ve özgürlük
konusunda biricik düşüncelere sahip. Betimlediği iki gezegenin de eksiğini ve
fazlasını okuyucuya aktarmayı kendine görev bilmiş Le Guin, gelmiş geçmiş en
ütopik distopik ya da distopik ütopik eserlerden birini hediye etmiş bizlere.
Başta bahsettiğim, romanı bu iki türden herhangi biri ile etiketlemenin zorluğu
işte tam burada yatıyor.
Le Guin’in siyah-beyaz
ayrımı yapmayıp bizlere insanlığın ve onun kurduğu/kuracağı her sistemin
eksiklerini yazmasından umutsuzluk duymamalı. Le Guin bizlere, Shevek’i ve onun
olağanüstü zihninden geçenleri aktarırken dönüşümün, mücadelenin ve dönüşün
daimi olduğu mesajını veriyor.
Bir bilim kurgu eseri
olarak ise oldukça detaylı ve okuması keyifli. Yazarın anarşist Anarreslilerin
düşünce biçimlerini, hayatlarını, dillerini ve hislerini anlatışına hayran
kalmamak elde değil. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder