Wir sind die Nacht, Türkiye'de kendisini Die Welle filminden tanıyacağımız Alman yönetmen Dennis Gansel'in
elinden çıkma. 2000'lerin Berlin'inde yaşayan üç kadın vampir -Louise, Charlotte ve Nora- ve gruba
katılmaya zorlanan sokak serserisi Lena'nın hikâyesini izliyoruz. Lena'nın rızasını almadan onu
vampire dönüştüren ve grubun en dominant üyesi gibi gözüken Louise ve Lena
arasında yaşanabilecek olası bir lezbiyen ilişkinin öyküsü etrafında
dönüyormuş gibi ilerliyor film ilk yarıda. Daha sonrasında ise Lena'nın hayatına giren
polis Tom ve Lena'nın bizzat şahit olduğu vahşi vampir hayatını kabullenememesi
ile de karakterler arası yoğun çatışmalarla ve orta karar aksiyonla dolu bir
film izliyoruz.
Die Welle'de ağır eleştiriler yapmaktan
çekinmeyen Gansel'in bu vampir filmi, Die Welle'nin yanında söyleyecek az şeye
sahip; fakat göze hitap eden kadın vampirleri, alternatif vampir tarihi ve
feminizm öğeleri ile ilginç bir seyirlik vaat ediyor seyirciye. Kurgusu ve tarzı Hollywood filmlerine benzerliği ile dikkat çekiyor; bu da tabii ki
özgünlüğünden çok şey götürüyor. Sanki Almanca konuşulan bir Hollywood filmi
gibi gözükmesi en büyük eksiklerinden bu filmin. Yoksa ölümsüzlük konusunu kendi dilini
geliştirmeye çalışarak ele alsaydı, kesinlikle keyifli ve unutulmaz olabilirdi.
Bu haliyle hafızalarda uzun süre kalmaktan aciz maalesef.
Gansel, bir dergide verdiği röportajda bu
türün sevdalılarından biri olduğunu ve Wir sind die Nacht'ın yapım aşamasından hemen hemen 10
yıl öncesinde filmin öyküsünü kafasında kurmaya başladığından bahsediyor.
Elbette bu, yönetmenin filmi çekerken çok daha özenmesine sebep olmuştur diye
düşünüyorum. Mesela kullanılan efektler gayet sahici ve etkileyiciler.
En nihayetinde konusu itibarı ile bir
zümreyi çekebilecek, estetik, yer yer yüksek tempolu ve Avrupa sinemasından
çıkma, Hollywood çerçeveli 100 dakikalık bu filmi meraklısı izlesin. Diğerleri
için alternatif filmlere yönelmelerini tavsiye edebilirim.
Juhu, 4 Wörter verstanden :)
YanıtlaSilYine mi vampir? Yine mi! Die Welle'den sonra hem de. Park Wook Chan bile trendlere uyup vampir filmi yapıyorsa şaşırmamak lazım tabii. Yönetmen istediği kadar iyi olsun, anlatımı istediği kadar özgün olsun, vampir varsa 1-0 yenik başlıyor o film... En azından benim gözümde.
YanıtlaSilHaklısın! Gerçi Park'ın Thirst'ı baya karizmatik bir film; fakat vampir materyalinden yeni şeyler beklenmiyor hiç. (Ha Let Me In'i de unutmamalı tabi. Daha da çıkmaz gibi.)
SilAaa Let Me In'i ben de ayrı tutuyorum tamam:) Thirst benim için hayal kırıklığıydı açıkçası. Yaratıcı bir şeyler bekleyip vampir görünce objektif bakamamış da olabilirim tabii.
Sil