Ronald Wright,
Kanadalı tarihçi ve yazar, çok satan kitabı A Short History of Progress’te
(İlerlemenin Kısa Tarihi) geçmişimize bakarak geleceğimizle ilgili çıkarımlarda
bulunuyor ve tüm insanlığı artık yaşamayan medeniyetlerin geçmişini doğru
okumaya ve çok geç olmadan gerekli önlemleri almaya davet ediyor.
Wright’ın verdiği
bir konuşma serisinden geliştirilen eser bilgilendirici ve keyifli olduğu kadar
korkutan bir okumalık. Korku öğesini öngördüğü yıkımdan alan kitap, gelecekte
olabilecekler hakkında konuşurken savlarını, yok olmuş dört medeniyete - Mayalar,
Sümerler, Paskalya Adası ve Roma İmparatorluğu- ve onların doğuş, gelişme ve
yok oluş süreçlerine dayatıyor. Mısır ve Çin’i ise kendi felaketlerinden
kaçabilip günümüze kadar uzanmış medeniyetler olarak mercek altına alıyor ve
nedenlerini tartışıyor. Bu geniş incelemelerin giriş kısmında ise ilgimizi günümüz
insanının evrildiği erken çağlara çevirerek, Neandertaller'in evrim basamaklarındaki zaferine ve şimdiye
varan yolda geçirilen toplumsal ve evrimsel değişikliklere, değişkenlere
değiniyor. Yazar incelemenin göbeğine ise ilerleme kavramını koyuyor; sürekli büyüme, gelişme ve hacimleşme yolundaki insanlığın düştüğü –kendi deyimiyle- ilerleme tuzağına
dikkat çekiyor. Bu geniş özetten de anlaşılabileceği gibi Sayın Wright –sadece iki
yüz küsur sayfada- dünyada insan ırkının var olduğu ufacık zaman diliminde
olanlara belli bir amaç doğrultusunda eğlenceli yan bilgi ve ürkütücü
istatistikler vererek bakıyor.
Gelişimin çağlar
boyunca aldığı şekiller değişse de –günümüzdeki teknoloji odaklı gelişim
binlerce yıl önce toprak odaklı idi- insanlığın bazen bin yıllar süren bazen de
bir anda attığı adımların yarattığı paha biçilmez bir bilgi bankasına sahibiz.
17. yüzyılda insanın yaratılışını dini öğretiye uygun bilimsel yöntemlerle (!) –anlayamadığım
absürd bir kesinlikle- MÖ 4004 senesinin 23 Ekim gününde, saat sabah dokuza
tarihleyen bilim adamları ve düşünürlerden evrimi tanıyan, inceleyen, atomu
parçalayan bilim insanlarına geldik. Dünyayı, evreni ve onu çalıştıran şeyleri
daha iyi anladığımız zamanlar olmamıştı; ama gezegenin dengesini daha fazla
bozduğumuz bir dönemden de geçmemiştik. Bilginin ulaştığı bu zirve noktada
gösterdiğimiz cehalete hayran kalmamak güç. Mayaların etraflarını saran doğal
sermayeleri aşırı tüketerek kendilerini sürükledikleri “yerel” felaketler, günümüzde
ivmelenerek ilerlediğimiz küresel felaketin öncülerindendi. Güneşin her sabah
ufukta yükselişinin beslediği umut bizi ancak birkaç nesil idare edecek gibi
duruyor. Önlem almamız şart.
Son olarak
kitabın 2004’te yayımlandığını belirtelim. Kitabın yayın tarihinin üzerinden 11 yıl geçmesine
rağmen tüyleri diken diken edecek derecede geçerliliğini koruması akıllara
kaçınmak istediğimiz o soruyu getiriyor: Çok geç kalmış olabilir miyiz?
Dipnot: Kitabı
okurken beni gülümseten –ve bu ana kadar bilmediğim için azıcık kızarmama yol
açan- bilgilerden biri Temmuz ayının İngilizce’deki adını Julius Ceasar’dan
alışını öğrenmek oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder